Temuçin Tüzecan, an itibariyle 60 yıllık hayatının son düzlüğüne romancılığı sığdırmak
isteyen bir gazeteci, radyocu, televizyoncu, gazete yazarı, okur temsilcisi, şirket yöneticisi,
Ütay ile Piraye'nin babası, Ebru Bakkaloğlu Tüzecan'ın da kocası.
Halen ev erkekliğini ve yazmayı gerçek bir iştiha ile sürdürüyor.
Tüm hayatını yazının değişik şekillerini üreterek kazanan bir kalem işçisi ve Sınır Taşı 49
aslında yazdığı ilk roman da değil, diğerlerini yıllar önce çöpe attı. Şimdi bu kararının doğru
olup olmadığını sorguluyor.
İyi romanın iyi çay gibi, malzeme kalitesi ile yazarın demlenme süresi arasındaki hassas
dengeye dayandığını, romancının yaşadığı çağın ve parçası olduğu insan topluluğunun
hakikatlerini yansıtmaya çabalayan bir kişi olması gerektiğini düşünüyor.
Tarafları açısından yersiz, sonuçları açısından çok tehlikeli ve aslında tabii ki anlamsız bir
savaşın sonuçlarını Türkiye-Irak sınırında 30 yıl önce izleyip, haberleştirmenin şekillendirdiği
bir hayatın izlerini taşıyor Sınır Taşı 49
Türkiye açısından Körfez Savaşı, uzun Birinci Dünya Savaşı'nın bir aşaması hâlâ. Kürt Sorunu
da bitmeyen Büyük Savaş'ın bir türlü kapanmayan kanlı kapısı.
Bu, oyuncuların refleksleri bir asırdır değişmediği için değil mi?
Farklı refleksler de geliştirilebileceğinin romanı Sınır Taşı 49, en azından o hedef ile yazıldı.
Yorum yaz