Ürün Özellikleri
Stok Kodu
9789758675975 Boyut
135-210- Sayfa Sayısı
422 Basım Tarihi
2023-11-08
Kapak Türü
Karton
Kağıt Türü
1.Hamur
Dili
Türkçe
ÖNSÖZ “Homo sum: humani nil a me alienum puto.” Teknik ve bilimsel çalışmalardan duygusal içeriğin baskın olduğu yaratıcı yazına kadar her şeyi kapsayan, dinamik, sonsuz, çok boyutlu olan edebiyat, insan yaşamından doğduğu ve beslendiği için insan yaşamını az ya da çok yansıtır, şekillendirir, ilham verir, yeni bakış açıları kazandırır. Gerek gerçekliğin bir yansıması, gerek estetik zevk uyandıran bir sanat ürünü, gerek ahlaki bir öğretim aracı gerek bir ideoloji aygıtı işlevinde karşımıza çıkarak insanın trajedilerini, arzularını ve duygularını ifade eder, insanı farklı deneyimlerle tanıştırarak ona farklı ufuklar açar. İnsan yaşamı ve onun gerçekleriyle derin ve doğrudan bir bağı olduğu için edebiyat herşeydir diyebiliriz. İnsanlığın varoluşu boyunca insan kültürünün önemli bir parçası olarak insan doğasına dair büyük bir içgörü sağlayan edebiyat, her toplumda her zaman büyük bir yer işgal etmiştir, belirli görevler ve işlevler üstlenmiştir ve her toplumun ana temeli, yeni fikirlerin ve manevi doygunluğun taşıyıcısı olmuştur. Nitekim kitle bilincini önemli ölçüde etkileyebilen ve insanların gelişimi için kılavuz görevi gören beşeri bir bilim olarak edebiyattan beklenen de insanın kendini anlamasında, hakikat arayışında iyi bir rehber olması, insan yaşamını güzelliğin kutsal ruhuyla tinselleştirmesi ve anlamlı kılmasıdır.
Birçok neslin deneyimini taşıyan devasa bir kültürel miras katmanı olarak edebiyatın ne'liği, sanat için sanat mı olduğu, toplum için sanat mı olduğu edebiyat tarihinin başlangıç zamanlarına kadar dayanmaktadır. Hegel, Schopenhauer, Fichte'nin estetik anlayışından bakınca bir güzellik arayışı, Tolstoy'un perspektifinden bakınca ahlaki bir ayna, ekonomik açıdan bakınca bambaşka şekillerde tanımlayabileceğimiz edebiyat esasen bütün insanlığı etkileyen bir tür sosyal faaliyettir. Nihayetinde insanlığın amaçlarıyla örtüşen amaçlar güttüğü için insan doğasından ve yaşamından beslenmektedir ve ona hizmet etmektedir. Geçmişi bugüne, bugünü de geleceğe bağlayarak, her tür ötekileştirici kalıpyargıları kırarak ortak bir amaç için bir araya gelen insanlar topluluğuna birlik mesajı sunmaktadır. Bu yönüyle her ne kadar insan yaşamından doğmuş olsa da edebiyatın aradığı şey gelecektedir, yaşamın geçiciliğine, çağın çöküşüne ve insanın makineleşen toplumun dişlileri arasında acınası şekilde kıvranışına ağıt yakmak yerine insanlara yol gösteren bir fener ışığıdır.
Edebiyat ve İnsan(lık), edebiyat ve insan, kurmaca ve gerçek dünyalar arasındaki göbek bağının imi. Aslında – Edebiyat ve Gündem ile başlayan serüvenimiz içinde – edebiyatın ne'liğine dair bir başka sorgulama çalışması. İnsanlık tarihi göstermiştir ki, insan edebiyatsız kalamaz. Kadim zamanlardan beri, öyküsüne eşlik ettiği “insanlığın ortak mirasıdır” (Goethe) o. Öleceğini bilen ama sadece bir ömürde bir yaşama sığamayacak bir ruha ve akla sahip olan insanın hep şimdi olduğundan başka türlü olmak arzusuna, şimdi yaşadığından başka türlü yaşamak, şimdi kurduğundan başkasını kurmak arzusuna; daha çok algılamak, daha çok hissetmek, daha çok yaşamak arzusuna teğellenir o adeta.
İnsanı, toplumu ilgilendiren, şekillendiren herşeyin edebiyatta kendisini gösterdiği gerçeğinden hareketle biz de bir seri olarak başlattığımız ve Edebiyat ve Gündem, Edebiyat ve Gündem: Kadın Sorunu ve Edebiyat ve Öteki(lik) şeklinde sürdürdüğümüz Edebiyat ve ... projemizin devamı niteliğinde olan Edebiyat ve İnsanlık adlı bu çalışmamızda insanlık hallerinin edebiyattaki izdüşümlerine yer verdik. Bu bağlamda dünya edebiyatlarından seçilen metinleri çeşitli edebiyat inceleme yöntemleri ile analiz ederek kitap projemize katkı sağlayan çalışmalar şu şekildedir:
Ali Osman Öztürk, Luise Rinser'in Almanca kaleme aldığı ve toplumdaki gençlerin hayatın anlamına ilişkin sorularına bir yanıt niteliğinde olan Brief an die Nicht-Jungen, an die Kritiker, an die Pädagogen und Theologen adlı metninin Türkçe çevirisini “Genç Olmayanlara, Eleştirmenlere, Eğitimcilere ve İlahiyatçılara Mektup” başlığıyla bizlere sunmaktadır.
Arzu Özyön “Jesmyn Ward'un Kemikleri Kurtar Adlı Romanında İnsanın Yeryüzündeki Absürt Durumu” adlı çalışmasında Albert Camus'nun absürt felsefesinin Kemikleri Kurtar'daki izdüşümünü ve insanın yeryüzündeki absürt varoluşunu sorgulamaktadır.
Binnaz Baytekin “Stefan Zweig'ın Satranç Noveline Psiko-Sosyal Yaklaşım ve Dönemsel Etkileşim” adlı çalışmasında Çağdaş Alman Edebiyatının önemli yazarlarından Avusturyalı yazar Stefan Zweig'ın Satranç novelindeki kişilerin psiko-sosyal özelliklerini ve tarihsel döneme özgü etkileşimi hermeneutik ve pozitivist yöntem çerçevesinde ele almaktadır.
Burcu Öztürk “Arketipsel Sembolizm Temelinde Bir Çözümleme Denemesi: Doris Lessing'in Beşinci Çocuk Adlı Eseri” adlı çalışmasında Nobel Edebiyat Ödülüne sahip olan İngiliz yazar Doris Lessing'in Beşinci Çocuk eserine arketipçi eleştiri ve metinlerarasılık bağlamında mercek altına almaktadır ve eserdeki figürlerin ve sembollerin insan psişesindeki hangi yapıtaşları simgelediğini mitolojik ilişkileriyle ortaya koymaktadır.
Canset Koç ve Berrin Demir “Sibel K. Türker'in Hayatı Sevme Hastalığı ve Marie Desplechin'in Sensiz Romanlarındaki Kadın Tipolojilerinin Feminist Eleştiri Yöntemiyle Karşılaştırılması” adlı çalışmalarında çağdaş Türk Edebiyatından Hayatı Sevme Hastalığı'ndaki ve çağdaş Fransız Edebiyatından Bensiz romanındaki kadın karakterlerin kadınlık durumlarını, bu durumlarını sorgulama süreçlerini, hayatta kalma ve kimliklerini koruma mücadelelerini, maruz kaldıkları karşı şiddeti ve onları birleştiren dayanışma bağlarını feminist edebiyat eleştirisi yöntemiyle karşılaştırmaktadır.
Fatih Tepebaşılı “İnsanlığın Agitprop Hali” adlı çalışmasında 68 Öğrenci Olaylarının politik aktörlerinden birisi olan Uwe Timm'in ünlü bir Alman masalı motifinden hareketle kaleme aldığı ve “agitprop” örneklerinden birisi sayılan Hans im Glück isimli şiirini metinlerarasılık ve politik edebiyat açısından incelemektedir.
Fatma Nur Gün “Bir Belgesel Yazın Örneği Olarak Peter Weiss'ın Soruşturma Adlı Metni” adlı çalışmasında 1965 yılında kaleme alınan ve İkinci Dünya Savaşı esnasında Almanların başta Yahudiler olmak üzere, kadınlara, çocuklara, yaşlılara, engellilere ve çingenelere ne gibi acımasız yaptırımlar uyguladığını belgelerle anlatan Soruşturma adlı eserin üslubunu belgesel tiyatro çerçevesinde çözümlemektedir.
Fesun Koşmak “Anthony Burgess'in Otomatik Portakal Distopyasında İyi-Kötü Karşıtlığı” adlı çalışmasında Burgess tarafından 1961 yılında kaleme alınan ve anti kahraman Alex üzerinden özgür irade, iyilik, kötülük ve vicdan kavramlarının sorgulandığı Otomatik Portakal adlı distopyasındaki iyi insan-kötü kötü dikotomisi üzerinde durmaktadır.
Funda Kızıler Emer “G.H.'nin Çilesi'nde Kutsal'ın Deneyimi: Bir Odalık Mistik Yolculuk” adlı çalışmasında Latin Amerika Yazınının önde gelen kalemlerinden Clarice Lispector'un G.H.'nin Çilesi adlı romanını Platon, Descartes, Kant, Nietzsche, Sartre, Kierkegaard, Spinoza'nın felsefesinden, Lacan'ın dilbilimsel psikanalizinden, Otto'nun “numinous”, Eliade'ın “hiyerofani” kavramları çerçevesinde karşılaştırmalı dinbiliminden, Jung'un arketipik eleştirisinden, William James'in din psikolojisinden, Guénon'un din simgeciliğinden, Hermetisizmin materia prima gizeminden, tasavvufun “Ene'l Hakk” sırrından, negatif teoojiden ve Arabî'nin vahdet-i vücûd öğretisinden yararlanarak eklektik bir çoğul okuma yöntemi ile kutsal'ın deneyimlenmesi teması bağlamında çözümlemektedir.
Gökmen Gezer “The Traces of the Bipolarity of Being a Human and Being Humane in the Novels of the Ragman and His Sons and Of Mice and Men” adlı çalışmasında edebiyatın insanı insan yapan evrensel değerleri ve insani duyguları, insan olma ile insaniyetli olma arasındaki duygu ikilemini ne şekilde yansıttığını odak noktasına alarak Orhan Kemal'in Eskici ve Oğulları ve John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar'ını insan doğasının bir parçası olan “özgecilik-altruizm” parametresi genelinde karşılaştırmaktadır.
İlknur Sertdemir “Çin Klasiği Ritüel Kayıtları'na Göre Antik Çin'de Kadının Toplumsal Statüsü” adlı çalışmasında kökeni milattan önce on üçüncü yüzyıla dek uzanan kadim Çin uygarlığının yazılı kayıtları arasında yer alan ve dönemin geleneksel aile yapısına, bireylerin toplumsal statüsüne, siyasal ve sosyal yaşamın kurallarına ayna tutan Ritüel Kayıtları'nı kadın ekseninde ele almaktadır ve gerek hane içinde gerekse hane dışında söz hakkı olmayan ve otoriter erkeğin boyunduruğu altında kalan kadının toplumsal statüsünün altyapısını irdelemektedir.
İnci Aras “Atwood'un Damızlık Kızın Öyküsü” ile Perkins- Gilman'ın Kadınlar Ülkesi'ne Androsentrizm ve Jinesentrizm Ekseninde Karşılaştırmalı Bir Bakış” adlı çalışmasında biri Kanadalı diğeri Amerikalı iki kadın feminist yazarın eserlerindeki toplumsal cinsiyet rollerini ve bu cinsiyet rollerinin androsentrik ve jeinesentrik toplum yapısıyla nasıl inşa edildiğini ele alınmaktadır ve Kadınlar Ülkesi'nde kadınların lehine idealize edilen dişillik paradigmasının Damızlık Kızın Öyküsü'nde nasıl egemen erilliğin hizmetindeki bedenlere indirgendiğini karşılaştırmalı olarak incelemektedir.
Medine Sivri ve Gonca Güven Akın “Kate Chopin'in Uyanış ile Adalet Ağaoğlu'nun Ölmeye Yatmak Adlı Romanlarında Feminist İzler: Kadın Kimliği ve Damga” adlı çalışmalarında farklı coğrafya, kültür ve geçmişten gelen Kate Chopin ile Adalet Ağaoğlu'nun Uyanış ve Ölmeye Yatmak adlı eserlerindeki kadın karakterlerin toplum tarafından asi bulunan tavırlarını, kimlik oluşturma çabalarını ve otoriteye karşı başkaldırılarını feminist eleştiri yöntemi ile karşılaştırmalı olarak ele almaktadır.
Melik Bülbül “Edebiyat Açısından İnsan” adlı çalışmasında ikisinin de ortak kodu insan olan edebiyat ve toplumun karşılıklı etkileşiminden hareketle edebiyat açısından insanın, dil, duygu ve evreni bakımından öne çıkan yanlarının dil kodları aracılığıyla edebiyattaki izdüşümünü ve edebiyat açısından insanın yaşam eksenli tüm verilerinin kurgu dünyasıyla nasıl yeniden hayat bu
Yorum yaz